Ayna, tasavvuf düşüncesinde, Allah’ın göstergesi olan âlemin; bütün âlemlerin, dolayısıyla Allah’ın görüntüsü olan insanın sembolüdür. İnsanın, insan-ı kâmilin, müminin gönlü, kalbi Allah’ın görüntüsünün meydana geldiği bir aynadır. Böylece ayna, tasavvufta birkaç anlama gelen bir sembol durumundadır.
Sadece şiirde değil, tasavvufun nazariyatında da vahdet-i vücûd, eşyanın ve insanın mahiyeti, yaratılış ve tecellî gibi kavramlar izah edilirken ayna sembolü kullanılmıştır.
“Mistisizmin özünü ifade etmeye en uygunu ve aynı zamanda temelinde irfânî (gnostik) veya aklî özelliğe sahip olanı ayna simgesidir. Ayna manevi tefekkürün en dolaysız simgesidir; çünkü öznenin ve nesnenin birliğini temsil eder. ” (Burckhard, 1997: 127)
Tasavvufî şiirde ayna “tecellî-gâh”tır. Sevgilinin göründüğü, kendini gösterdiği yerdir. Tüm âlem, âlemdeki eşyanın, yaratılmışın her biri, insan, insan-ı kâmil, mümin, insanın gönlü, kalbi Allah’ın mazharıdır; göründüğü yerdir; yani aynadır. Ayna bütün bunların benzetilenidir; sembolüdür. “Anlam çokluğu bir simgenin özündedir; ve akılcı(rasyonel) tanımlamalardan üstün olduğu yön budur. Çünkü, akılcı tanımlama bir kavramı akılcı bağlantılarına göre düzenlerken aynı zamanda onu belli bir düzeyle sınırlarken, simge nitelik ve açıklığından zerre kadar kaybetmeden “yukarıya (üst düzeylere) açık” kalır. Hepsinden öte, simge akıl ötesi gerçekliklerin anahtarıdır. ” (Burckhard, 1997: 127)
“Ayna simgeciliğinin bu kadar açıklayıcı olmasının nedeni, aynanın bir anlamda simgenin simgesi olmasıdır. Aslında simgecilik en iyi, salt kavramsal terimlerle tamamıyla ifade edilemeyen fikirlerin veya prototiplerin görünen yansıması olarak tanımlanabilir. ” (Burckhard,1997: 127)
AYNA- ÂLEM
Âlem: Belirti, delil, işaret, başka bir şeyin bilinmesini sağlayan diğer şey. Allah’ın varlığının delili olduğu için kâinata âlem denilmiştir. Kâinattaki her var ve varlık, O’nun sanatının, kudretinin, sıfatlarının ve adlarının, hükümlerinin belirtisi, delilidir. Belirti, delil manasıyla her mahluk kümesi ve teker teker her bir yaratılmış bir âlemdir. Bu manada on sekiz bin âlem vardır. (Uludağ, 1991: 38)
Allah sanatkâr, âlem ve yaratılmışlar ise O’nun eseridir. Eser de sanatkârının aynasıdır.
Tasavvuf inanışında, âlem tecellî ile meydana gelmiştir. Mutlak ve gerçek güzelliğe, iyiliğe, kudrete, ululuğa sahip olan Tanrı kendini görmek ve göstermek istemiş, bu aşk-ı
zâtî ile cihanı yaratmıştır. İnsan nasıl kendini görmek için aynaya bakarsa, Allah da kendi güzelliğini görmek ve göstermek için, ayna durumunda, âlemi meydana getirmiştir.
Âlem, Allah’ın kendini gösterdiği aynadır. Öyle bir ayna ki içinde âlem var, her şey var, ama bu varlık yokluktan ibaret, sadece bir görüntü; gerçek gibi görünüyor fakat gerçekliği yok. Allah’tan başka mevcut yoktur. Tek ve gerçek varlık Allah’tır. Kâinatta gördüğümüz ve var zannettiğimiz eşyanın, aynadaki görüntünün bir cisminin bulunmaması gibi, gerçek ve kendine mahsus bir varlığı yoktur; Tanrı’nın birer şekilde görüntüsünden ibarettir.
Kâinatta, bu âlem aynasında vahdetle (asıl varlık) kesret (görüntü) yan yana görünür.
Allah âlemde isim ve sıfatlarıyla tecellî etmiştir. İsim ve sıfatlarını âlemde belirtmiş, göstermiştir. Vahdet (birlik), kesret (çokluk) halinde belirmiştir. Allah’ın isim ve sıfatlarıyla onların zıtları âlem aynasında birlikte görünürler. Her şey zıddıyla belli olur.
Çirkin olmadan güzel; yokluk olmadan varlık; açlık hissi, yeme ihtiyacı olmadan rızk vericilik; affedilecek günahkâr olmadan rahm edicilik; verilecek muhtaçlar olmadan
cömertlik kavramlarının belirmesi mümkün değildir. Birincileri kesretin, ikincileri vahdetin sıfatlarıdır. Vahdet kesreti meydana getirir; kesret vahdeti gösterir, belli eder; karşılıklı aynalardır, birbirini aksettirirler.
Bu nesneler âleminin çokluk, zıtlık ve çelişmeler şeklinde belirmesi, vahdetin kavranması ve anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu duruma Mevlânâ, Mesnevi’de bir ayna
temsiliyle örnek verir. Birisinin, Hz. Yusuf’u ziyarete giderken ona, hediye olarak ayna götürdüğü ve “Senin güzelliğine layık bir şey bulamadım; aynaya bakıp kendi güzelliğini gördükçe beni de hatırlarsın” dediği anlatıldıktan sonra Mevlânâ şunları söylüyor:
“Varlığın aynası nedir? Yokluk. Varlık yoklukta görülebilir; zenginler yoksula cömertlikte bulunabilirler. Bir yerde yokluk, noksan var mı, orası, bütün sanatların hünerlerin aynasıdır. Elbise biçilmiş dikilmiş olursa terzinin hüneri nasıl görünür?
Marangoz ağaçları yontup birleştirmeli ki bir iş yapmış olsun. Bakırın horluğu, bayağılığı meydanda olmazsa kimya nasıl görünür? Noksanlar olgunluğun aynasıdır; o horluk üstünlüğün, ululuğun aynasıdır. Gerçekten de zıddı meydana çıkaran onun zıddı olan şeydir. Kendi noksanını gören olgunlaşmaya on atla koşar. ” (Gölpınarlı, 1989,c.I:533-535)
Alıntı Kaynağı:
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Firat University Journal of Social Science
Cilt: 14, Sayı: 1, Sayfa: 103-121, ELAZIĞ – 2004
ŞEYH GALİB DİVANINDA AYNA SEMBOLÜ
The Symbol of The Mirror in Şeyh Galib’s Poems
Zülfi GÜLER
Fırat Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Elazığ
zguler@firat.edu.tr.
mevlana hazretlerinin yorumu hakikatin ta kendisi.ALLah sırrını yüceltsin….şunu tam anlayamadım:yokluk,batın ismin tecellisi mi yoksa vehimin kendisi mi??
Hiç bir şey beni bu kadar sevindirmemişti. Ayna projesine gönülden katılıyorum. Bu güzellikleri düşündürüp hissettiren Allah’a şükürler olsun. Bilmiyorum, ama içimde tarifsiz bir sevinç var. Aklıma sabahtan beri seksenli yılların şarkısı takıldı. Biri dönme dolap, hani bilirsiniz ya;
Yaşamak dönme dolap gibidir, onun da iniş ve çıkışları var, talihlidir hep çıkanlar arkadaş, gerçek dost inenlerin (ben ona B ekleyip); gerçek dost bilenlerin yanında var, şunu belirteyim inenler bilenlerdir zaten. Yaşamak oyun değil arkadaş/dünyaya gelmenin bir bedeli var/dost bildiklerin tükenmez arkadaş/sevgi insanların hamurunda var. Gerçektende öyle değilmi? -nefes almak değildir yaşamak- bu tartışılır işte.. Yaşamak nefes almak mı?/düşünmek ve hissetmektir yaşamak/sen gülmeden geçen günlere acı/ dönme dolap iner çıkar arkadaş.
İşte böyle bir şarkıydı 80′li yılların şarkısı. Aslında herşey bizler için, bir şeyleri anlamamız için diye düşünüyorum. O hep bize şahdamardan da yakın. Dünyada ne olup bitiyorsa iyi, kötü, güzel, çirkin hep bizim iyiliğimiz için diye düşünüyorum.
Ama veren Allah, alan Allah. Gayri sözümüz kime onu da bilmiyorum. Neyse zaten gönül birliğimiz olmasa bunlar nasıl boşalır ki.
Bizi bağlayan bu gönül aşk ve sevgi. Bir de bir şarkı daha vardı, bu da benim ağzımdan hiç düşmez:
Sevdim seni bir kere başkasını sevemem / deli diyorlar bana desinler değişemem / hayatta en zor olan, bir insanı tanımak / sizce de öyle değil mi hem zor hem kolay / kabul etmek huylarını değişmeden bir olmak / nedersiniz mümkün mü ki / Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir / bazen küçük bir an için ömür bile verilir. Değmez mi? /daha yolun başındasın değişirsin diyorlar / oysa sana çıkıyor bildiğim bütün yollar. / sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir / bizlerin amacı olduğuna inananlardanım. / bazen küçük bir an için ömür bile verilir. / işte sözler böyle sizlerle paylaşmak istedim.
Allah herkesin yar ve yardımcısı olsun.
Sevgiliye binlerce selam olsun.
DEĞERLİ OKURLAR,
‘AynA’ PROJESİ İLE İLGİLİ ANLATIMLARINIZI,
‘AynA’ Projesi
BAŞLIKLI SAYFAYA YAPMANIZ DAHA UYGUN OLUR BİZCE.. ÖYLE DEĞİL Mİ?
https://yorumsuzblog.wordpress.com/2007/06/02/%c2%bb-ayna-projesi/
Haklısınız, hatamı anladım. Biraz hoşgörü, özür dilerim. Biraz heyacanlandım galiba bir daha olmaz, uyarınız için teşekkürler.
………….
Yorumsuz Blog’dan:
Derya-deniz kardeşim,
Olabilir, hepimizin başına geliyor.. 🙂 Özür dilemenize gerek yok..
Biz teşekkür ederiz…